Gastronomi dalında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na dâhil edilen Antakya’yı mutfak kapısından başlayarak keşfetmek, turumuza özel bir ayrıcalık. İnanç ve lezzet turizmi açısından çok zengin bir potansiyel barındıran bu alımlı kent, Seleukoslar’dan Osmanlı’ya dek pek çok medeniyetin izlerini taşıyor. Asırlardan bu yana barışın ve çok kültürlü yaşamın simgesi olan bu güzel kentte, dünyanın en değerli antik mozaik koleksiyonlarından birine sahip Hatay Arkeoloji Müzesi’ni gezerek, “lezzet ve kültür” yolculuğumuza başlıyoruz.

Kudüs ve Roma ile birlikte Hristiyan âlemindeki en önemli kiliselerden biri olan Aziz Piyer Kilisesi’ne doğru kentin tarih yüklü sokaklarında yaptığımız yürüyüş, iştahımızı açmaya yetiyor. Kilise ziyaretimizin ardından Antakya’nın yerel lezzetlerinden tepsi kebabını tatmak üzere Pöç Kasabı’na uzanıyoruz. Mükellef bir ziyafetten sonra Antakya’nın tadını çıkarmanın en iyi yollarından biri de Asi Nehri’nin karşı kıyısındaki eski mahallelerde gezinmektir. Tarihte ışıklandırılmış ilk cadde olarak bilinen Herod Caddesi’nin yanı sıra, havranın, Türk Ortodoks ve Katolik Kiliseleri’nin ve havranın süslediği eski Antakya sokaklarında gezinmekse çok keyifli. Antakya evlerinin en güzel örneklerin süslediği Arnavut kaldırımı dar sokak aralarında misket oynarken, çan, ezan, hasan birbirine karışıyor.

Turumuzun ikinci gününde tanışacağımız Samandağ ise gezilip görülmeye değer başlı başına bir dünya… Anadolu’nun en uzun ve el değmemiş kumsallarından birine ev sahipliği yapan Samandağ’da, dev kaya bloklarının içine -tümüyle kol gücüyle oyulmuş- antik çağın mimarlık harikalarından biri olan Titus Tüneli’ni gezerek başlıyoruz. Bir sonraki durağımız olan Beşikli Mağara ise sütunları, sütun başlıkları ve mimari detaylarıyla Güney Akdeniz’deki en güzel kaya mezarlarından birini örnekliyor. Turumuzda ziyaret etme fırsatı bulacağımız, Türkiye’nin son Ermeni köyü olarak tanınan Vakıflı ise yörenin etnik ve kültürel yapısı hiç bozulmamış yerlerinden. Kilisesi, pazarı ve güler yüzlü ahalisiyle konuklarını ağırlayan bu köy, narenciye bahçelerinin güzelliğiyle de dikkat çekiyor.

Turumuzun üçüncü gününde, tarih boyu kente hayat vermiş Asi Nehri’nin iki yakasını birleştiren köprü, bizi doğruca Uzun Çarşı’ya çıkarıyor. Tarihî Affan Kahvesi’nde kahvelerimizi yudumlamak ve Çınaraltı’nda meşhur Antakya künefesini denemek gezimize lezzetli deneyimler kazandırıyor. Antakya’da yaşayacağımız unutulmaz anlar ve deneyimlerden sonra Şair ve Yazar Sunay Akın’ın “Dünyanın en güzel yemekleri Antakya’da yenir.” sözüne hak vermeden ve “sırf yemek için bile Antakya’ya gidilir.” demeden edemiyoruz.